Ömer Tuğrul İnançer'in 19 Ağustos 2010 tarihinde Burç FM'de Sadettin Acar'ın sunduğu Seyir Defteri programında yaptığı sohbetin yazıya dönüştürülmüş halidir.
Efendim bir dinleyici sorusu ile başlayalım. Şöyle bir soru: "Kaza ve kader konusunda sizden bilgi almak istiyorum. Başa gelenlere kader deyip geçmek ne derece doğrudur? Elden gelen yapılıp sonra tevekkül edilmeli, evet. Ama bir noktadan sonra kaderdir bu. Daha fazla yapacak bir şey yok deyip boyun eğenler, doğru mudur bu vaziyet?" diye sormuş. Dolayısıyla bu kader kaza meselesi, tevekkül meselesini aslında böyle karışık bir şekilde bize soru halinde sormuşlar Efendim.
E zaten o kadar sarih bir konu olsa, soruya konu olmaz. Ayrıca herkes tarafından çok kolay anlaşılır ve adeta iki kere iki dört gibi kesinlik olsa kaderi inkar eden veya her şeyi kadere bağlayan - ki birbirine zıt görüş kaderiyye ve cebriyye diye isimlendirilen sapık mezhepler oluşmazdı.
Şimdi Amentü'yü düşündüğümüzde: İnanıyorum ki Allah, ve onun melekleri, ve onun kitapları, ve onun resulleri, ve ahiret günü, ve kader, hayrın ve şerrin ancak Allah'tan gelebileceği, öldükten sonra dirileceğime inanıyorum. Amentü bu değil mi? Amentü'nün içinde kader var. Demek ki kader var. Kaderin ne olduğunda akıl devreye girince o mudur bu mudur münakaşalar başlıyor.