25 Ocak 2008 Cuma

Ehlibeyt-i Mustafa

Ömer Tuğrul İnançer'in 24 Ocak 2008 tarihinde Burç FM'de Sadettin Acar'ın sunduğu Seyir Defteri programında yaptığı sohbetin yazıya dönüştürülmüş halidir.

Ehlibeyt kimdir? Ehlibeyt kimlerden oluşur? Ehlibeyt sevgisinin çerçevesi nedir? Bu konuda fikirlerinizi rica ediyoruz.

Bir kere, kelimelerin ifade ettiği kavramlarla mutlaka karşılıklı konuşanlar mutabık olmalıdırlar. Yani aynı kelimeyi kullanarak aynı kavramı ifade ediyor olmalıdırlar. Böyle olmazsa anlaşma olmaz. Biz cemiyet halinde Amerikanlaşmaya pek özeniyoruz. Lafları da Amerikanlar gibi kısalttık. "Mikail" İngilizcede "Maykıl", İspanyolca da "Mişel", Amerikalılar "Mayk" derler geçerler. Kısaltırlar. Pek bayılırlar kısaltmaya; bizde öyle olmuşuz. Ehlibeyt diye bir kavram yoktur. Ehlibeyt-i Mustafa vardır. Mustafa'sını, Resülullah'ını koymazsan, ehlibeyt sadece ev halkı demektir. Herkesin bir ehlibeyti vardır. Bizimde nikahımız altındaki zevcelerimiz ve bakmakla yükümlü olduğumuz çocuklarımız vesair - biraz daha genişleyerek - akraba-i taallukatımız ehlibeytimizdir. Elbette ehlibeyt sevilir. Hayvanatta bile vardır. Hayvanın yavrusu, kendi avını kendi kendine temin edebileceği, kendi kendine karnını doyurabileceği zamana kadar anası ona besleyicilik görevi yapar. Sütten gayrı! Bu sadece memeli hayvanlarda değil kuşlarda, sürüngenlerde ve her türlü hayvanatta böyledir. Yavrusuna bakar. O da onun ehlibeyti.



Burada mühim olan nokta Ehlibeyt-i Mustafa'dır. Onu eğer nazarı itibara almazsak o zaman yanlış neticeler çıkarmaya başlarız. Ben bu yanlış neticelerin birine bir televizyon programında şahit oldum da oradan biliyorum. Kendine Alevi dedesi diyen bir zat, ehlibeytten bahsederken "Alevilik aileye düşkün olmaktır, işte ehlibeyt sevgisi odur" dedi çıktı işin içinden. Cehaletin de bu kadarı olmaz yani! Muhabbetle Ehlibeyt-i Mustafa her müminin üzerine olmazsa olmaz bir haldir. Borçtur diyemeyiz, muhabbet borç olmaz. Çünkü muhabbet iradi değildir. İradeden kaynaklanmaz. Çünkü gönül ferman dinlemez. Bir bu ferman dinlemezi, padişahın fermanını dinlemez diye algılıyoruz. Hayır! Kişinin gönlü, kişinin kendisine verdiği aklının fermanını bile dinlemez. Sevgi iradi bir mesele değildir. Gönül meselesidir. Gönle söz geçmez. Gönle irade tesir etmez. Onun için Ehlibeyt-i Mustafa Sevgisi gönüllere bir borçtur demek muhabbetin ne olduğunu bilmemektir. Borç değildir, çünkü borcu ödersin. Muhabbet içeriden gelecek! İradeyle olmayacak ancak muhabbeti celp etmesi için yapılması gereken şeyler vardır. Bunun başında tanımak gelir.

Muhabbet bizim Türkçede karşılıklı konuşmak olarak algıladığımız bir kelimedir. "Muhabbe" karşılıklı birbirini güzellemek demektir; kelime manası olarak. "Hub" güzel demek, "muhabbe" güzelleme demek ama mütekabil olarak, karşılıklı olarak. Ben seni, sen beni güzelleyeceksin, güzelliğini ortaya koyacaksın. Güzelliğini ortaya koydun mu, yaradılıştan var olan estetik duygular, senin beni benim seni sevmemi sağlar. Bu sevgi tanımakla mümkündür. Bugün Resulü Kibriya'yı alini ezvacını ashabını sevmediklerini iddia edenler, sadece ve sadece cahillerdir. Tanımayanlardır. Resülullah'ı tanıyıpta O'nun yakınlarını tanıyıpta sevmemek; yaradılışa aykırıdır.

Şimdi, muhabbet kelimesinin karşılıklı güzellemek olduğunu söylemiştik. Allah; kuluna muhabbet eder! Yani Allah kulunu sever. Ve kul da Rabbini sever. Ancak sevgiyi ne yazık ki gönülden bedene indirgediğimiz için - bazı şeyler daha açık söylenmiyor biraz anlamak lazımdır, ancak bu kadar söyleyebiliyorum - tekrar söylüyorum muhabbeti gönülden bedene indirgeyenler, bir beden ilişkisi haline getirenler muhabbetten anlamayanlardır. Muhabbet iki beden arasında ki değil; iki gönül arasındaki ilişkidir. Ve bu gönül herkeste vardır. Her mahlukta vardır. Eşya dada vardır, nebatta da vardır, hayvanatta da vardır. Madem ki halifetullah olan insan "Venefahtü min ruhi: Ben Ruhumdan Ruh üfürdüm" sırrının masharıdır; en yükseği insandadır. Allahü Teala da muhabbet olmadığını iddia eden, isminin önünde de Prof. Dr. harfleri olan adamlar var. "Eşeddü hubben lillah" ayeti kerimesi neyi anlatıyor? "Eşedde hubben" ne demek? Şiddetle sevmek. İşte onun adı aşktır. Şiddetle sevmeye aşk denir. Kur'an-ı Kerim de aşk kelimesi yokmuş, e aşk kelimesi Farsça da ondan yok. Ama, "Eşeddu hubben lillah: Müminler Allah'ı şiddetle severler" işte bu Aşk'tır.

Resulü Kibriya Aleyhi Ekmelü't-tehaya Efendimiz Hazretleri ne buyuruyorlar? "Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız, beni her şeyinizden ziyade sevmedikçe imanınız kemale gelmez". Açsınlar hadis kitabı okusunlar. Hadis kitaplarının sadece namaz, abdest, oruç ile ilgili, sadece mükellefiyetini okuya okuya muhabbetten bihaber hale geldik. Bunda, - hiç kusura bakmasınlar - hocalarımızın da kabahatleri var. Hocalarımız bize sadece mükellefiyetleri anlatıyorlar. Muhabbetten anlattıkları yok. Cenab-ı Allah'ın korkulacak bir varlık olarak tanıtılması da, fevkalade yanlıştır. Cenab-ı Allah - estağfurullah - korkunç mudur ki, korkayım. Çünkü insan korktuğundan kaçar. Ama sevdiğine sığınır. Geçen sohbetimizde zannediyorum bi temas etmiştik: Yavruyu annesi dövse ne diye ağlar? Annecim diye ağlar. Annesinden başka sığınacağı var mı yavrunun? Yani çocuk dövülmez falan filan bunlar boş laflardır, çünkü bazen çikolata yetmez, fiske gerekir bazen. Hırs almak için çocuk dövülmez ama terbiye etmek için dövülür. Miktarı hırsını almak ve canını yakmak için değil, sadece korkutmak için. Daha büyük bir tehlikeden önlemek için. Hz. Peygamber'in nezir sıfatının yansıması miktarınca. Efendimizin beşareti de var, nezareti de vardır. Beşir ve nezirdir. Hem müjdeleyicidir hem ikaz edicidir. İkaz etmek bazen parmak sallamak "Hııı!" demek, bazen "bak ağzına biber sürerim haa" demek, bazen "bak eline iğne batırırım, yapma" demek, bazen de eline bir fiske vurmak, poposuna bir şaplak atmaktır çocuğun. Merdivenden düşeceğine benden bir tokat yesin; daha hayırlı. Mesele bu incelikleri anlamak. "Hiç çocuk dövülmez" filan, bunlar boş laflar.

Şimdi Resülullah Efendimiz: "Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız, beni her şeyinizden ziyade sevmedikçe imanınız kemale gelmez" buyuruyor. Demek ki iman etmek, ana okulu çocuklarına anlatılır gibi imanın altı şartı "Amentü"den ibaret değildir. O ana okulu seviyesidir. İlk okula geldi mi biraz bilgi fazlalaşır. Orta okula, liseye, üniversiteye geldi mi bilgi fazlalaşır değil mi? E o zaman niye biz hala; imanın şartını altı ile bırakıyoruz? İslamın şartını beş ile bırakıyoruz? Kim demiş, 6666 olduğu rivayet edilen ayet - oda ayrı bir münakaşa konusudur ya, ayet sayısı çünkü içtihadi bir meseledir. Bazı noktaları kıraat alimleri kabul ederler etmezler çok önemli değil ama burada tekerleme önemlidir 6666, 6000 de yuvarlak hesap - 6000 ayetin hepsi birer farzdır. Dolayısıyla bunları doğru anlamak lazımdır. İşte Ehlibeyt-i Mustafa Hz. Peygamber'in ev halkıdır.

Hamse-i Al-i Aba ile Ehlibeyt-i Mustafa da birbirine karıştırılıyor. Hamse-i Al-i Aba daha bir özel haldir. Hamse-i Al-i Aba beş kişidir. Efendimiz, Kızı, Damadı ve iki Torunu'dur. Peki bir insanın kayın pederi ehlibeytinden değil midir? O zaman Ebu Bekir ile Ömer nice oluyor? Damadı da aile halkından ise Hz. Osman nice oluyor? Haaa, doğru anlasınlar meseleleri! Ehlibeyt-i Mustafa, Fatıma radiyallahüanha ve Çocuklarından ibaret değildir. Efendimizin bütün Zevceleri, Kızı, diğer Kızları, Damatları, Torunları, Hepsi Ehlibeyt-i Mustafa'ya aittir. Ve ondan sonra da gelen, devam eden Torunlar, Ahfadı Resulullah. Niçün Hz. Hasan'ın çocukları özel bir statü sahibi değilde Hz. Hüseyin'in çocukları özel bir statü sahibi? Niye? Biz Hz. Peygamber'den dolayı mı sonları seviyoruz, onlardan dolayı mı Hz. Peygamber'i seviyoruz? Bu kadar karışıklık olur mu? Bu ne bu? Çünkü Hz. Hüseyin'in zevcesi İran şahının kızıdır, Zeynel Abidin Ali Hazretlerinin annededesi İran şahıdır. Eski İran şahı. Yani ateşperest olan, mecusi olan İran şahıdır, yezdicerddir. Bu bir İran Acem Milliyetçiliği yansımasıdır.

İmam diyoruz, imam önder demek, lider demek, şef demek, önde olan, yol gösteren, arkasında kendisine uyulacak olan demek. Bu manada o zevatı kiramın hepsi imamdır. Hepsinin elini bırakır, ayağını bırakır, bastığı yerleri öperiz o ayrı mesele. Ama, kendi inanç sistemleri içinde on iki imam mıdır? Yedi imam mıdır? Beş imam mıdır? İmam Ali Rıza mıdır? İmam İsmail midir? İmam Zeyd midir? Hangisi? Kendi aralarında bile anlaşamıyorlar. Adına da İmamiye diyorlar. İmami bir taneden ibaret değil ki. Bunun on iki imam olan mezhebi resmi devlet mezhebi haline getirilmiş Safeviler tarafından, ondan kaynaklanıyor. Zeydiler neci Yemendeki Zeydiler? Onlarda İmamiye. Ama İmam Zeyd'i kabul ediyorlar. İsmaililer keza, İmam-ı İsmail'i kabul ediyorlar. Yani karman karışık. Böyle bir telakki muhabbetle alakalı değildir. Bu Ehlibeyt-i Mustafa'yı sevmek değildir. Ehlibeyt-i Mustafa'yı sevmek, onlar gibi olmaya çalışmakladır. Alnı Secde-i Rahman'a gelmemiş adamlar hiç kimseye Hz. Ali muhabbetinden bahsedemezler.

Ayrıca tarihi hadiseler üzerine dini itikatlar inşa edilmez. Hak olan dini itikat, Hz. Peygamber'in tebliğ ettikleridir. Bunun dışında bir telakki - yalnız dikkat buyurun nafileler hariç, nafileler ayrıca kodifike edilebilir, o ayrı bir meseledir. Mükellefiyetler ve itikat bahisleri Hz. Peygamber'in tebliğ ettikleriyle sınırlıdır. Bunun içinden bir nokta çıkarmak veya bir nokta ilave etmek, "Kur'an bir cümle-i vahidedir" -Kur'an'nın kendi ifadesidir bu- o tek cümle birlik vahdet teklik cümlesidir; o cümleden tekbir nokta çıkarmak veya ilave etmek Kur'an'nın tamamını inkar neticesidir. Çünkü şirktir. Allah'ın en haz etmediği günah, şirk. Kendisine ortak koşulması. İşte O'nun kitabına bir takım fazlalıklar ve O'nun kitabından bir takım çıkarmalar yapıldığında kendini O'nun yerine koymak haline geliyor ki bu da şirkin önde gidenidir.

Kur'an-ı Kerim de Allahü Zülcelal Hz. Peygambere hitaben: Eğer sana "Ya Resulullah senin bize öğrettiklerine karşılık biz sana ne yapalım, ücret ödesek ödeyemeyiz ne yapabiliriz ki sana karşı" diye bir sual olursa; Deki: Kul lâ es'elukum aleyhi ecrâ Ben sizden hiç bir ücret istemiyorum. İllelmeveddete filkurbâ Ancak bana yakın olanlara meveddet (sevgi) göstereceksiniz. Bu yakın olmak Hz. Peygamber'in sadece kan bağından gelenlerle sınırlı değildir. Hz. Peygamberin hem öz evlatları vardır hemde yol evlatları vardır. Hz. Peygamberin yol evlatlarına da, öz evlatlarına da bütün ümmetine de hatta o kadar geniş gönül sahibi olabilirlerse eğer henüz davetini kabul etmemiş olan daveti ümmetine dahi hürmet, muhabbet, meveddet beslemek lazımdır. O ayetten o anlışılır. "Ben öyle anlıyorum" değil dikkat buyurun, bu anlaşılır. Çünkü sübjektif değerlendirmelerin ve yorumların dışında objektif doğrular vardır. Kimse tarafından değiştirilmez. Değiştirilemez. Rahmeten Lil Alemin'in ümmeti olduğumuzu düşündüğümüz zaman bütün alemlere Rahmeten Lil Alemin'in bir ümmeti gözüyle bakıp öyle muamele etmemiz lazımdır. Müslümanlık budur. Yatıp kalkmayı namaz kılmak, aç kalmayı oruç tutmak zannetmek Müslümanlık değildir.

Peki Hocam Resulullah Efendimize kan bağıyla bağlı olan Müslümanların diğer herhangi bir Müslümandan bir üstünlüğü ve farkı, ona karşı beslememiz gereken sevgide artı bir sevgiden söz edemez miyiz?

Kurba kelimesi karib olmak, yakın olmak demektir. Ayrıca emanettir. Hazreti Peygamberin diğer Ümmeti Muhammed'e kendi ailesini emanet ettiğini veda hutbesinden biliyoruz. Ayrıca humus bir kurum vardır. Gelirlerin beşte biriyle seyitlere yani Hz. Peygamber Evladına maddi yardım yapmak.

Çocuğunuza zekat verebilir misiniz?

Hayır.

Neden?

Bakmakla mükellefim zaten.

Seyitlere de zekat veremezsiniz. Çünkü bakmakla mükellefsiniz. İşte bu kadar kolay, bu kadar basit. Seyitlere zekat verilmez. Hediye arz edilir, kabulü ricası ile. Kabul etti diyede takla atılır. Ha "Efendim bu kurum istismar ediliyormuş", e canım ne olucak yani Allah'lığını ilan eden firavunda istismar ediyordu Tanrı duygusunu Allah'a halel mi geldi yani ne olucak. İstismar edilirse edilir, aç gözünü istismar ettirme kendini. Ayrıca kişi nefsi için birçok şeylere kanıyor, Allah ve Resulü için kansa ne olur ki. Bizi de Allah ile aldatsınlar, Resülullah ile aldatsınlar ne olur yani. Nefsimiz için aldatanlara kızıyor muyuz? Piyango diyorlar, ikramiye diyorlar, çekiliş diyorlar kandırıyorlar; onlara hiç lafımız yok. Allah ve Resulu için kandırıverseler ne olacak? Kanıversek ne olucak? İnnemel amalü bin niyad, ameller niyete göre ölçülür. Ben Allah ve Resulünün rızası için kandım dersin biter gider. Niye bu kadar çok maddi düşünüyoruz ki?

Şimdi Hazreti Peygamberin Ailesine biz günde beş vakit namazda, tahiyyatta salat okuyor muyuz?

Evet.

"İbrahim Aleyhisselam ve Ailesine yaptığın gibi Muhammed Aleyhisselam ve Ailesine de yap" diye Cenab-ı Hakka, niyazda duada bulunuyor muyuz?

Evet Efendim. Mübarek kıl diyoruz "barik".

Ve salat et diyoruz.

Evet "salli".

Eee, zaten yapıyoruz. Namaz kılanlar yapıyor ama namaz kılmayanlar yapmıyor. Kuru kuruya "ben severim Ehlibeyt-i" deyip alnı secde-i rahman'a gelmiyor. Sonra ben Ehlibeyt-i Mustafa'yı severim diyor. Her iddia ispata muhtaçtır. Adama sorarlar nereden belli diye. Eğer iddianı ispat edemiyorsan o zaman o kişiye müfteri derler yani iftiracı derler. Kendine de iftira ediyor, seviyorum zannediyor. Senede bir defa sırtına zincir vurarak mı seviyor? Diğer 364 gün ne oluyor? Nasıl yaşıyor? Veya sadece Muharrem ayında mı bunu yapıyor? Diğer on bir ay ne yapıyor. Onun için kimse bir takım şeyleri merasime indirgeyip, "ben bu merasimleri yerine getiriyorum dolayısıyla da seviyorum" falan demesin yani. Bunlar inandırıcı şeyler değil.

İnanmak ve sevmek, sevdiğin gibi olmaya çalışmakla gösterilir. Ben Hazreti Ali'yi seviyorsam, Hz. Ali gibi olmaya çalışırım. Fitneyi önlemeye çalışırım, haksızlığa Eyvallah dememeye çalışırım. Onun gibi öldürüleceğimi bile bile camiye gitmeye çalışırım.

Her iddia beraberinde bir yükümlülük getiriyor.

İspat yükümlülüğü getirir. İddianı ispat et. Sevginin ispatı sevdiğin gibi olmaya çalışmakla olur. Ben Ehlibeyt-i Mustafa'yı seviyorum diyorsun. Kimden dolayı seviyorsun? Mustafa Efendimizden dolayı seviyorsun. Mustafa Efendimiz gibi olmaya çalışmazsan Ehlibeytini seviyorum iddian ancak bir iftiradan ibarettir.

Şimdi şöyle geçen programlarda da soru arz etmiştim. Resülullah Aleyhisselam'ı sevmenin bir sınırı olabilir mi?

Olmaz.

Ehlibeytini sevmenin sınırı..

Olmaz. Muhabbetin sınırı olur mu? Sınır koyarsan muhabbet olmaz ki o. Çünkü iradi olur o zaman. Demin söyledik muhabbet iradeden kaynaklanmaz iradi değildir. Su kaçağı gibidir. Kaçar. Elektrik kaçağı gibidir. En ince yerden - biliyorsunuz bütün elektrik kaçakları en ince noktalardan olur. Saç teli kadar bakırdan olur. Koskoca bir elektrottan elektrik kaçağı olmaz. Suda öyledir saç kılı kadar çatlak bütün bir evi su içinde bırakır. Ne tavan kalır, ne döşeme kalır, ne duvar kalır. İşte o çatlak yani en ince yer. Gönül öyle bir inceliktedir. O incelikten gönül sevdiğine kayar. Ayrıca muhabbet asla aşağıdan yukarı çıkmaz su gibidir. Yukarıdan aşağıya iner. Bir kişi gönlünde Resülullah'a ve aline yani ailesine bir muhabbet besliyorsa bilsin ki Resülullah ve Ehlibeyt-i Mustafa'da onu seviyordur. Hiç şüphe yok. Hiç. Ama seviyorum deyip kendini aldatıyorsa o zaman öyle bir şey mevzu bahis olamaz.

Biz muhabbetin yukarıdan aşağıya indiğini, aşağıdan yukarı çıkmadığını Hazreti Adem  Aleyhisselam ile biliyoruz. Çünkü bakın Kur'an-ı Kerim de evladınızı sevin diye bir ayet yok. Onlara iyi davranın diye bir ayet yok. Yani iyi davranın diye bir ayet yoksa kötü mü davranacağız. Hayır. Allah'ın ayetleri Kur'an cümleleri ile sınırlı değildir. Evvela bunu öğrenelim. Allah'ın ayeti o kadar çoktur ki Kur'an-ı Kerim'deki  ayetler sadece kelam-i ayetlerdir. Sözlü ayetlerdir. Kur'an-ı Kerim Allah'ın bütün ayetlerini barındırmaz. Bir "his" vermiştir. Bu yaradılıştan verilen bir histir. Evladına karşı istesen de kötü davranamazsın. Ha "efendim varmış". Bir iki tane sapık vardır laf değil o yani.

Şimdi bir sohbette konuşuyorduk da işte "hepimiz bir doğum için anne ve babaya muhtacız" dedim. Bir arkadaş çıktı "Ya Hazreti İsa". Canım kardeşim trilyonlarca insan için bir tane Hazreti İsa bana onu misal veriyorsun yani. Şimdi bu laf mı yani. Hazreti İsa babasız doğmuş. E iyide o bir tane yani. Bir de Hazreti Adem iki. Başka? Sayısı Allah'ca malum trilyonla insan var yani. Eee hepsi birer anadan babadan olma yani. Böyle istisnalar olabilir.

Dolayısıyla çocuğuna kötü davranan üç beş tane, belki üç beş bin tane vardır, olabilir. Ama ben genel kaideden bahsediyorum. Ama çocuğunuza iyi davranın ayeti olmadığı halde "Ananıza babanıza üf bile demeyin" ayeti var. Validelerinize yani sizi doğuranlara, annenize babanıza, valideyn, ihsanda bulunun. Hiç olmazsa güzel laf ile ihsanda bulunun diye ayet var. Demek ki anneye babaya yani yukarıya karşı doğru davranmak bir terbiye işi. Bir duygu, insiyak, iç güdü işi değil. Ama evlada karşı iyi davranmak iç güdü işi. Onun için ayet sevk edilmemiş. Terbiyeye lüzum yok. Yaradılışla beraber verilmiş o. Eğer ille bunu genetik ilmine sığdırmaya çalışırsak; Hazreti Adem de evlat sevgisi var. Çünkü yaşadı. Ama ana baba sevgisi yok. Çünkü yok. Yok ki neyi sevecek. Anası babası yok Hz. Adem'in. Yok. Yok sevilmez. Dolayısıyla ana babaya olan hürmet, muhabbet, ülfet, ihsan terbiye ile elde edilecek.

Hz. Adem'de olmayan bir şeyi tevarüs (miras almak) edemedik.

Edemedik. Ama çocuk sevgisi tevarüs ediyor. Bu kadar kolay, bu kadar basit. İşte bunun için muhabbet, tabii olan muhabbet evlat sevgisidir ve tabii olarak aşağıya doğru akar. Diğer muhabbetlerdendir. Allah'ın kuluna muhabbeti olmazsa kul Rabbine muhabbet edemez. Resülullah'ın Ümmetine muhabbeti olmazsa ümmetten bir fert Resülullah'a muhabbet edemez.

Yani o muhabbet başka ayetlerle insanların zaten fıtratına yerleştirildi.

Evet. Yani Kur'an-ı Kerim'deki cümlelerle değil. Yaradılışta olan şeylerle. Şimdi ayet kelimesi lügat manasında aksi hiçbir şekilde delillendirilemeyecek doğru demektir. Doğru şeye ayet denir. Kur'an-ı Kerim Allah Kelamı olduğu için aksi asla ispat edilemeyecek doğrulardır. Dolayısıyla ayettir. Ama Allah'ın ayetleri Kur'an-ı Kerim cümleleri ile sınırlı değildir. Mesela bugün ki tarihte güneş hangi noktadan hangi vakitte doğdu ise geçen senede, evvelki senede taa dünya kurulduğundan beride taa kıyamete kadar da hem aynı günde yanı saatte ve aynı yerden doğacak. Bu ne bu. Bunun aksi iddia edilemeyeceğine göre buda bir ayettir. Buna da kevni ayetlerden biri denir. Yani Cenab-ı Hakkın ayetleri çok.

Ben sorumu şöyle soracaktım Efendim. İyi bir açılım oldu bizim içinde. Resülullah sevgisinin bir sınırı yok buyurdunuz. Ehlibeytin sevgisinin de bir sınırı yok dediniz.

Sevgi sınırlandırıldığı zaman sevgi olmaktan çıkar.

Dolayısıyla bu ehlibeyt sevgisiyle yola çıkıp işi aşırılığa içi çıkmaz sokaklara doğru götürenler acaba bu sevgiyi doğru bir kanal içerisinde götürmediklerinden midir?

Hayır! Sevmediklerindendir. Sevseler öyle yapmazlar. Seven sevdiği gibi olmaya çalışır. Ehlibeyt-i Mustafa'dan bana yanlış hareket yapan, İslamiyete, Resülullah'ın Emanetine ayrıkı davranan bir kişi veya bir tek davranış biçimi gösterin. Var mı? Hadi buyurun tarih kitapları, herşey. Yok. Yok! Yoksa bir kişide kendini  Ehlibeyt muhibi olarak görüyorsa yanlışlıklardan uzak durmak durumundadır. Uzak durmuyorsa sevgisini yanlış kanalize etti falan diyemeyiz. Sevgi yanlış kanalize edilmez. Yok böyle bir şey. Çünkü iradeye tabi değildir. İstesen de yanlış kanalize edemezsin. Sevgi kendi hükmünü icra eder. Öyleyse sevmiyordur. Bu kadar kolay. Sevmiyordur. Sevdiğini zannediyordur.

Hz. Ali'nin kime sövdüğü görülmüş? Var mı hayatında böyle bir şey? Ama bir takım büyüklerimize söven bir çok insan var. Bunlarda kendilerini Ehlibeyt Muhibi olarak ilan ediyorlar. Yani bunlara cevap vermeye bile lüzum yok. "Hadi canım sende" lafı bile çok bunlara. Cehaletten ibaret. Hz. Ali Efendimizin, Hz. Fatma Validemiz ahirete teşrif ettikten sonra evlendiği Validelerimiz var. Onlardan olan yavruları var. Bu yavrularına koyduğu isimler var. Onları bir tetkik etsinler. Bu kadar söylüyorum. İster Kum şehrindeki kaynaklardan, ister Bağdat, Şam, İstanbul şehirlerindeki kaynaklardan isterlerse Kerbela'da ki Türbe-i Saadet'te.

Hz. Hüseyin'in anne ayrı kardeşi Abbas Bin Ali Radiyallahü Anh Hazretleri, hem Hz. Abbasın, hem Hz. Hüseyin'in kabirlerinin civarında Hz. Hüseyin'in kardeşleri, Hz. Ali'nin Hz. Fatma'dan olmayan diğer Validelerimizden olan bazı çocuklarının kabirleri var. Orada isimler yazıyor okusunlar; hangi isimlerin yazdığını? Okusunlar. Vazgeçtim kaynak görmekten. Bizzat Hz. Hüseyin'in koynunda civarında olan Hz. Hüseyin'in anne ayrı kardeşleri var. En yaşlıları Hz. Abbas olduğu için ona müstakil kabir yapılıp onun kabri diye - nasıl söyleyim - lanse edilmiş. Yoksa o kabir sadece Hz. Abbas'a ait değildir. Abbas Bin Ali'ye ait değildir. Orada Ali'nin - Radiyallahü Anh Efendimizin - başka çocukları da var. O isimleri söylemeyeceğim burada. Tetkik etsinler kim olduğunu onsan sonra da başka büyüklere dil uzatsınlar. Evvela o dilleri önce Ali koparacak. Ne yazık ki cahillikten kaynaklanmaktadır. Biz bu yanlışlıkta ve bu cahillikte olan kardeşlerimize dua ederiz. Beşer kardeşi yalnız din kardeşi değil. Bu farka da dikkatinizi çekerim. Bunlara dua ederiz. Allah doğruları göstersin, hidayet versin, cehaletten kurtulsunlar, doğruları öğrensinler o zaman kendi iç huzurlarına evvela kavuşurlar, ondan sonra etrafa verdikleri huzursuzluktan da biz kurtuluruz.

Efendim çok teşekkürler.

Estağfirullah. Ben teşekkür ederim.

1 yorum: