20 Ağustos 2010 Cuma

Demek ki kader var

Ömer Tuğrul İnançer'in 19 Ağustos 2010 tarihinde Burç FM'de Sadettin Acar'ın sunduğu Seyir Defteri programında yaptığı sohbetin yazıya dönüştürülmüş halidir.

Efendim bir dinleyici sorusu ile başlayalım. Şöyle bir soru: "Kaza ve kader konusunda sizden bilgi almak istiyorum. Başa gelenlere kader deyip geçmek ne derece doğrudur? Elden gelen yapılıp sonra tevekkül edilmeli, evet. Ama bir noktadan sonra kaderdir bu. Daha fazla yapacak bir şey yok deyip boyun eğenler, doğru mudur bu vaziyet?" diye sormuş. Dolayısıyla bu kader kaza meselesi, tevekkül meselesini aslında böyle karışık bir şekilde bize soru halinde sormuşlar Efendim.

E zaten o kadar sarih bir konu olsa, soruya konu olmaz. Ayrıca herkes tarafından çok kolay anlaşılır ve adeta iki kere iki dört gibi kesinlik olsa kaderi inkar eden veya her şeyi kadere bağlayan - ki birbirine zıt görüş kaderiyye ve cebriyye diye isimlendirilen sapık mezhepler oluşmazdı.

Şimdi Amentü'yü düşündüğümüzde: İnanıyorum ki Allah, ve onun melekleri, ve onun kitapları, ve onun resulleri, ve ahiret günü, ve kader, hayrın ve şerrin ancak Allah'tan gelebileceği, öldükten sonra dirileceğime inanıyorum. Amentü bu değil mi? Amentü'nün içinde kader var. Demek ki kader var. Kaderin ne olduğunda akıl devreye girince o mudur bu mudur münakaşalar başlıyor.

7 Mayıs 2010 Cuma

Kader Allah'ın her şeyi biliyor olması demektir

Ömer Tuğrul İnançer'in 06 Mayıs 2010 tarihinde Burç FM'de Sadettin Acar'ın sunduğu Seyir Defteri programında yaptığı sohbetin yazıya dönüştürülmüş halidir.

İçimizle uyumlu olmak galiba temel bir mesele, değil mi Efendim. Çünkü Resülullah Aleyhisselatuvesselam da günahı ve haramı tanımlarken "senin içini gıdıklayan, içini rahatsız eden şey" diyor.

Şimdi biz dışımızı bir takım makyajla vitrinleyebiliriz. Ve olduğumuzdan başka türlü başkalarına görünebiliriz. Ama içimizi biz biliriz. Ve içimizi ancak kendimize yalan söyleyerek yanlış tanırız. Ama o iç yine kendini belli eder. Onun için zaten iç dış ayırımı bile çok doğru değildir; zahiri olmayanın batını, batını olmayanın zahiri yoktur.

Biz ehli dünyanın böyle bir..

Estağfirullah, hepimiz ehli dünyayız da; dünyaya dünya kadar veya dünyaya dünyada kalacak kadar ahirete de ahirette kalacak kadar ehemniyet vermek lazımdır. Ancak tabi dünyayı da ahiretin tarlası olarak ifade edip öyle algılayıp burada bol bol ekmek ahirette de bol bol biçmek olarak görürsek o zaman daha rahat ederiz.

16 Nisan 2010 Cuma

Senin bir Torunun olacak O'na dikkat et

Ömer Tuğrul İnançer'in 15 Nisan 2010 tarihinde Burç FM'de Sadettin Acar'ın sunduğu Seyir Defteri programında yaptığı sohbetin yazıya dönüştürülmüş halidir.

Efendim Nisan ayı malumunuz Türkiye de özellikle Türkiye de Kutlu Doğum etkinliklerinin çok yoğun olarak yapıldığı bir ay, miladi hesaba göre Efendimiz Aleyhisselatuvesselam'ın Nisanın 20'sinde doğduğu hesaplanarak bizde daha çok bu etkinlikler Nisan ayında yapılıyor. Aslında 12 Rebiülevvelde de yer yer bu etkinlikler yapılıyor olsada..

Olsun Efendimizi anmaya bahane aramak, miladisi, hicrisi, kamerisi şemsisi Efendimizi her an ansak her an ona benzemeye çalışsak biz karlı çıkarız.

O zaman Efendim biz nisanın ortalarındayız. Efendimizin Mübarek Doğumlarının da yıl dönümleri de miladi hesaba göre o vakitlerdeyiz o civarlardayız. İsterseniz biz de kendi programımızda çokça konuşuyoruz ama hep konuşalım. Efendimiz Aleyhisselatuvesselam'ın en azından bugünden bakınca biraz bugünün perspektifiyle hani tarihi bir Şahsiyet olarak orada tarihin bir döneminde yaşamış, orada kalmış bir şahsiyet olarak değil de bugün yaşayan bugün bize can veren bize himmet eden bizden daha canlı bir şekilde aramızda duran Efendimizi konuşmak..

4 Şubat 2010 Perşembe

Üf değil Hu

Ömer Tuğrul İnançer'in 04 Şubat 2010 tarihinde Burç FM'de Sadettin Acar'ın sunduğu Seyir Defteri programında yaptığı sohbetin yazıya dönüştürülmüş halidir.


Şimdi Hocam eğer müsaade ederseniz bu hafta dinde olmayan ama dinin içine sokulan, dinden bir parçaymış gibi gösterilen ve maalesef dinin dışında olanlarında dini onun üzerine yargıladığı bazı meseleler var. Onlardan birisini eğer müsaade ederseniz konuşmak isteriz. Özellikle medya çok yetenekli bu alanda ve kullanıyor bu tür işleri.


Üfürükçülük işte nefes verme, bunun devamında cin çıkarma vesaire kadar giden bir hurafe mi diyelim bir - işte aslı var mı yok mu oradan başlayarak bu işin nasıl tahrip edildiğini ve nasıl bir noktaya getirildiğini de anlatarak gelelim. Çünkü maalesef bunun üzerinden din yargılanıyor..

E cahillerin yaptığı işe göre hüküm verilmez. Üfürükçülük vardır, haktır gerçektir ama ne yazık ki bizim toplumumuzda bir takım kanuni sebeplerden rejimden sebeplenen bu işlerde at izi kurt izine, it izi kurt izine karışmış. Bir kere nefha-i ilahiden haberi olmayanın bunlarla konuşması caiz değil. Eçhelliktir, hep istirmarlar konuşuluyor. Hakikatler konuşulmuyor. Nefha-i İlahiden haberimiz yok, toplum olarak. Nefha-i İlahi ile oluşmuş olan Hz. Ademden Hz. İnsandan yani haberimiz yok. Onun nefesinin sadece ciğerlerine oksijen göndermekten ibaret olduğu zannedilen maddesel bir anlayış içindeyiz. Nefes bu değildir. Nefes başka bir şeydir. Nefha. Nefhanın karşılığı ne. Üfürmek demek. Peki Allahü Teala "Ben size kendi ruhumdan ruh üfürdüm" demiyor mu? E demek ki üfürme var.