Ömer Tuğrul İnançer'in 24 Ocak 2008 tarihinde Burç FM'de Sadettin Acar'ın sunduğu Seyir Defteri programında yaptığı sohbetin yazıya dönüştürülmüş halidir.
Ehlibeyt kimdir? Ehlibeyt kimlerden oluşur? Ehlibeyt sevgisinin çerçevesi nedir? Bu konuda fikirlerinizi rica ediyoruz.
Bir kere, kelimelerin ifade ettiği kavramlarla mutlaka karşılıklı konuşanlar mutabık olmalıdırlar. Yani aynı kelimeyi kullanarak aynı kavramı ifade ediyor olmalıdırlar. Böyle olmazsa anlaşma olmaz. Biz cemiyet halinde Amerikanlaşmaya pek özeniyoruz. Lafları da Amerikanlar gibi kısalttık. "Mikail" İngilizcede "Maykıl", İspanyolca da "Mişel", Amerikalılar "Mayk" derler geçerler. Kısaltırlar. Pek bayılırlar kısaltmaya; bizde öyle olmuşuz. Ehlibeyt diye bir kavram yoktur. Ehlibeyt-i Mustafa vardır. Mustafa'sını, Resülullah'ını koymazsan, ehlibeyt sadece ev halkı demektir. Herkesin bir ehlibeyti vardır. Bizimde nikahımız altındaki zevcelerimiz ve bakmakla yükümlü olduğumuz çocuklarımız vesair - biraz daha genişleyerek - akraba-i taallukatımız ehlibeytimizdir. Elbette ehlibeyt sevilir. Hayvanatta bile vardır. Hayvanın yavrusu, kendi avını kendi kendine temin edebileceği, kendi kendine karnını doyurabileceği zamana kadar anası ona besleyicilik görevi yapar. Sütten gayrı! Bu sadece memeli hayvanlarda değil kuşlarda, sürüngenlerde ve her türlü hayvanatta böyledir. Yavrusuna bakar. O da onun ehlibeyti.
25 Ocak 2008 Cuma
18 Ocak 2008 Cuma
Kainatı "Oku"
Ömer Tuğrul İnançer'in 17 Ocak 2008 tarihinde Burç FM'de Sadettin Acar'ın sunduğu Seyir Defteri programında yaptığı sohbetin yazıya dönüştürülmüş halidir.
Şimdi Hocam geçen hafta yaptığımız konuşmada dinle ilgili tasavvufla ilgili bazı yanlış anlamalardan, problemlerden söz ettiniz.
Yani tabi problem çok da, yanlış anlamalardan kaynaklanan ve bu yanlış anlamaların üzerine hüküm bina etmekten doğan yanlışlıklar var. Her şeyden önce tercüme üzerine hüküm bina edilmez. Bu en önemli noksanımız bizim cemiyet halinde. Çünkü tercüme, mütercimin o metinden anladığını anlatmasıdır. Şimdi Kur'an-ı Kerim, en önemli tercüme edilen Yegane Kitap olarak. 500 sene evvel Ebu Suud Efendide tercüme etmiş. Ebu Suud Efendinin malum tefsiri vardır. Ebu Suud Efendinin Türkçe tercümesini bugün kim anlar? Kimse anlamaz. Yani özel ihtisas sahiplerini kastetmiyoruz. Genel ahaliden bahsediyoruz. Bugün Ömer Nasuhi Efendiden tutalım - efendim işte - Vehbi Yavuz vesaire bir çok Kur'an müfessiri - Elmalı Hamdi Efendi - aynı kelimelerle tercüme etmiyorlar. O zaman biz hangisini nazarı itibara alacağız?
Şimdi Hocam geçen hafta yaptığımız konuşmada dinle ilgili tasavvufla ilgili bazı yanlış anlamalardan, problemlerden söz ettiniz.
Yani tabi problem çok da, yanlış anlamalardan kaynaklanan ve bu yanlış anlamaların üzerine hüküm bina etmekten doğan yanlışlıklar var. Her şeyden önce tercüme üzerine hüküm bina edilmez. Bu en önemli noksanımız bizim cemiyet halinde. Çünkü tercüme, mütercimin o metinden anladığını anlatmasıdır. Şimdi Kur'an-ı Kerim, en önemli tercüme edilen Yegane Kitap olarak. 500 sene evvel Ebu Suud Efendide tercüme etmiş. Ebu Suud Efendinin malum tefsiri vardır. Ebu Suud Efendinin Türkçe tercümesini bugün kim anlar? Kimse anlamaz. Yani özel ihtisas sahiplerini kastetmiyoruz. Genel ahaliden bahsediyoruz. Bugün Ömer Nasuhi Efendiden tutalım - efendim işte - Vehbi Yavuz vesaire bir çok Kur'an müfessiri - Elmalı Hamdi Efendi - aynı kelimelerle tercüme etmiyorlar. O zaman biz hangisini nazarı itibara alacağız?
11 Ocak 2008 Cuma
Tasavvuf ağlayarak gelinen dünyadan gülerek gitme sanatıdır
Ömer Tuğrul İnançer'in 10 Ocak 2008 tarihinde Burç FM'de Sadettin Acar'ın sunduğu Seyir Defteri programında yaptığı sohbetin yazıya dönüştürülmüş halidir.
Tasavvufun bir kurum olarak bir kurumsallaşma olarak Resulullah Efendimizden (sav) sonrasına dayandığı ve Resulullah Efendimiz döneminde tasavvuf diye bir şeyin olmadığına hatta kavram olarak tasavvuf kelimesinin de Resulullah Efendimizden sonra ortaya atılmış bir kavram olduğu hakkında tasavvufa mesafeli duran bazı ilim çevrelerinde ve akademisyenler arasında dolaşan söylentiler var. Bunu göz önünde bulundurarak bize tasavvufun doğuşu, tasavvufun kaynağını ve tasavvufun kurumsal bir hal aldığı döneme ilişkin bilgiler verebilir misiniz?
Estağfurullah, bildiğimizi aktarmaya çalışalım. Şimdi bazı kavramların sonradan çıkması kabul edilirse o zaman tasavvufa bidat demek gerekir ki bu çok ortalığı dağıtacak bir şeydir. Sonradan çıkmış olduğu mümkün değil. Şöyle bir misal verelim:
Tasavvufun bir kurum olarak bir kurumsallaşma olarak Resulullah Efendimizden (sav) sonrasına dayandığı ve Resulullah Efendimiz döneminde tasavvuf diye bir şeyin olmadığına hatta kavram olarak tasavvuf kelimesinin de Resulullah Efendimizden sonra ortaya atılmış bir kavram olduğu hakkında tasavvufa mesafeli duran bazı ilim çevrelerinde ve akademisyenler arasında dolaşan söylentiler var. Bunu göz önünde bulundurarak bize tasavvufun doğuşu, tasavvufun kaynağını ve tasavvufun kurumsal bir hal aldığı döneme ilişkin bilgiler verebilir misiniz?
Estağfurullah, bildiğimizi aktarmaya çalışalım. Şimdi bazı kavramların sonradan çıkması kabul edilirse o zaman tasavvufa bidat demek gerekir ki bu çok ortalığı dağıtacak bir şeydir. Sonradan çıkmış olduğu mümkün değil. Şöyle bir misal verelim:
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)